Daha sabahın köründe otogardaki kalabalık gezmeye, keşfetmeye değer bir şehirde olduğumuz izlenimini veriyor. Bagajlarımızı alır almaz ilk işimiz Colca Kanyonu’na çıkacağımız Cabanaconde kasabasına otobüs aramak. Andalucia ve Reyna adlı otobüs firmaları her gün ve üstelik birden çok seferle Cabanaconde’ye yolcu taşıyor. Andalucia’daki yardımsever abla, ortak dilimiz olmamasına karşın elinden geleni ardına koymayıp bir sonraki gece yarısı seferine iki bilet sattı bize. “Mañana, Viernes, medianoche” falan derken koltuk seçmemiz için listeyi bile elimize tutuşturdu. Bununla da yetinmeyip bizim seçtiğimiz en ön iki koltuğa itiraz ederek, bir takım el kol hareketleriyle oranın manzarasız olduğunu anlatıp, daha iyi bir yer seçmemize yardımcı oldu.
Bilet işini de çözmüş olmanın verdiği rahatlıkla şehir merkezine doğru yola koyulduk. Otogarın çıkışında taksilerin beklediği noktada kocaman bir pano üzerinde gidilecek yere göre taksi ücretleri yazıyor. Dolayısıyla ne şoför tarafından kazıklanıyor, ne de pazarlık yapmak zorunda kalıyorsunuz. Biz de sıradaki ilk taksiye kurulup, konaklayacağımız tek yıldızlı Gran Hotel’e götürmesini söylüyoruz. Neyse ki yıl 2016 ve gidilecek her türlü rota cep telefonunda. Tarifimizle tam otelin önünde indiriyor taksici. Oda teslim saati için henüz çok erken olduğundan çantalarımızı emanete teslim edip kahvaltılık bir şeyler bakınmaya çıkıyoruz. Şehrin tam merkezinde olduğumuzdan her yönümüz bir curcuna. Sağa mı sapsak, sola mı derken kendimizi Mahmutpaşa tarzı bir kalabalığın ortasında buluveriyoruz. Seyyar satıcılar, kumaştan mandala, iğneden ipliğe ne ararsan var dükkanlar, rengarenk vitrinler, bir de baktık şehrin gözde gezileceklerinden San Camilo Market’in önündeyiz. Bakmayın siz market olarak anıldığına, burası şehrin tarihi yapı taşlarından biri olan bir kapalı pazar yeri. Ve tahmin edebileceğiniz gibi son derece yerel tatlar, kokular ve renkleri barındırıyor.
Pazar çok tehlikeli, hele bir de karnınız aç gittiyseniz her an her şeyi yerken bulabilirsiniz kendinizi. Görünen o ki yerel halkın gerek alışveriş, gerekse karın doyurmak için vazgeçilmez adresi. Biz de gezdiğimiz yerlerde olabildiğince yerel yaşamayı tercih ettiğimizden mutlaka bulunduğumuz yerin günlük yaşamına ilişkin ne varsa keşfetmek isteriz. Bunun için de bu tür pazarlar can kurtarandır. En yereli, en ucuza, en taze olarak bulabilir, o kültürü en geniş açıyla görüntüleyebilirsiniz. Bizim gibi kahvaltı için atıştırmalık ararken kendinizi kaybetmemeniz olası değil elbet.
Arequipa, kolonyal dönemde Peru’nun bu bölgesine başkentlik etmiş, 3 volkanla çevrili düzenli ve kalabalık bir şehir. Beyaz şehir namını da volkanik taştan inşa edilmiş barok binalarından alıyor. Tüm diğer Peru şehirlerinde olduğu gibi burada da bir Plaza de Armas Meydanı bulunuyor ve eski şehir bunun etrafında kurulmuş.