Uncategorized

Peru – Lima

17 August 2016
Uzun soluklu ve bol maceralı Peru gezimi bana yazarken, size de okurken kolaylık sağlaması açısından ufak dozlara bölerek paylaşacağım. Bir aylık gezinin kabaca rotası Lima, Paracas, Ica, Nasca, Arequipa, Colca, Cusco (Machu Picchu), Puno (Titicaca) olarak planlanmıştı. Fakat sınırlar dar, süre bol gelince ver elini Bolivia…
Gezinin gerek fiziksel gerekse finansal bağlamda en zor süreci yolculuk. İstanbul’dan Lima’ya direkt uçuş yok. Ya Paris, ya da Amsterdam’dan aktarma yaparak gidiliyor. Bu da demek oluyor ki İstanbul’dan aktarma noktalarına 3,5 saatlik bir yolculuk, ardından kısmetinize göre 4, 5, 6, 8 saatlik bir bekleme süreci ve sonrasında 12 saatlik Lima seferi. Bütün bu sürecin sonunda Peru’ya ayak bastığınızda Türkiye’den 8 saat geridesiniz. Örneğin ben geziye Cuma sabah 6:30 sularında Paris aktarmasıyla başladım. Paris’te 4,5 saat bekledikten sonra 12 saatlik uçuşun sonunda Lima’ya vardığımda Cuma akşam 8-8:30 gibi bir saatti. Bitmeyen Cuma gibi 🙂
Havaalanı çıkışında yayaların giriş-çıkış yaptığı yolu izlerseniz vardığınız ana caddeden geçen bir sürü otobüs, minibüs olduğunu göreceksiniz. Bunlardan biri mutlaka sizi gitmek istediğiniz semte çok uygun bir ücret karşılığında ulaştıracaktır. Ancak, havaalanı bahçesinde, hatta yolcu geliş terminalinde birçok taksici, kendini gönüllü yardımcı olarak tanıtan abiler o saatte otobüs bulmanızın olanaksız olduğunu söyleyip, uygun fiyatlı taksi hizmeti önerecek. Zaten ülkenin dört bir yanında hep size yardımcı olmak için can atan, birbirinden iyi niyetli insanlara denk geleceksiniz hep!!! Bu gezi sürecinde Türkiye’de avrupalı turist olmanın ne demek olduğunu çok iyi anladım.
Neyse ki biz havaalanında gönüllü yönlendirme hizmeti veren, yardımsever abiye itibar etmeyip, ana caddeye çıktık ve az ilerideki curcunaya karışıp, konaklamak için tercih ettiğimiz Miraflores’e kişi başı 1 SOL’e götüren bir minibüs bulduk.
Miraflores, tarihi yapıların bulunduğu eski şehir merkezinden biraz uzak. Ama son derece şık ve dinamik bir semt. Biz, Miraflores’te konaklayıp, eski şehire günübirlik gitmeyi tercih ettik.

Miraflores, konum olarak deniz kenarında, dik falezlerin tepesinde Antalya benzeri bir semt. Kıyıya vuran dalgaları tepeden seyredebileceğiniz uzun bir yürüyüş yolu var. Yer yer dalga sörfü yapanları, yer yer ise yamaç paraşütü yapanları görüyorsunuz.

 

 

 

 

 

Miraflores’te görülecekler listesinin başında bir park vardır ki, bu park adını ortasındaki “af edersiniz” öpüşen çift heykelinden alır! Çiftten de anlayabileceğiniz gibi Kızlı-Erkekli bir eylem… Bizde olsa taşa tutar, dinamitle havaya uçurur, hatta tören düzenleyip kamu huzurunda balyozla yerle bir ederler.

 

Parkın etrafı ise Gaudi’nin imzasını taşıyan ünlü Guell parkını andırıyor. Rengarenk seramik kırıklarının bir araya getirilerek oluşturduğu mozaik biçimli duvarlar insanı adeta içine çekiveriyor.

 

 

Parkın kara tarafında ise şık, gösterişli binalar yükseliyor. Her haliyle zengin bir muhitte gezdiğinizi hissettiriyor size. Semtin bu kısmında bir de AVM var ki, o da tam ortama yakışır şıklıkta. Beni tanıyanlar AVM kültüründen hiç hoşlanmadığımı ve yalnızca gereksinimler çerçevesinde çok seyrek uğrayıp, olabildiğince az zaman geçirdiğimi bilirler. Ancak, burası alışıldık AVM konseptinden son derece uzak, açık, havadar ve manzarasına doyum olmaz güzellikte.
Akşam üzeri gün batarken cafe ve restaurantlarda boş masa bulmak neredeyse olanaksız. Denk gelirseniz siz de dalgaların beyaz köpüklerini güneşin bıraktığı kızıllıkta seyrederken buz gibi Pisco’nuzu yudumlar, kulaklarımı çınlatırsınız. Ben rotamı çarşı, pazara çevirmeyi yeğliyorum ve Indian Market’in yolunu tutuyorum.

Bakmayın siz adının Indian olduğuna, tipik bir Inka pazarı burası. Rengarenk dekoratif eşyalar, çömlekler, alpaka yününden kazaklar, bereler, eldivenler… Her bir dükkan önüne çekiveriyor sizi. Aman pazarlık etmeden alışveriş yapmayın!

 

Inkalılar’ın renkli yaşam biçimleri her yere, her şeye yansımış. Öyle ki, bayrakları bile gökkuşağının renklerini taşıyor. Hal böyle olunca tezgahlar, vitrinler de rengarenk. Gördüğünüz her şeyi almak istiyorsunuz.

Haydi biraz da geçmişe yolculuk yapalım. Bunun için Avenida Jose Larco üzerinden geçen 301 numaralı belediye otobüsüne binmek yeterli. Son derece komik bir bedel ödeyerek yarım saatlik bir yolculuk sonunda eski şehirdesiniz. Ancak dikkat etmeniz gereken birkaç önemli detay var. Öncelikle beklediğiniz durakta o otobüsün durup durmadığını duraktaki mavi tabeladan kontrol edin. Lima’da her otobüs her durakta durmuyor! Durakta tek sıra oluşturun, bizdeki gibi yığılıp mümkün olduğunca önden dalayım derseniz en son binersiniz. Bileti şöförden satın alabilirsiniz. Ve en önemlisi biner binmez boş gördüğünüz ilk sırayaasla atlamayın, orası yaşlı, hamile ve bebekli insanlara özel. Ve hiçbir koşulda ilgili kişiler dışında kimse oturmuyor oraya.

Eski şehrin merkezi kuşkusuz Plaza de Armas. Geniş ve aydınlık meydan Kraliyet Sarayı, Bakpiskoposluk Sarayı, Belediye Sarayı, Lima Katedrali gibi birbirinden şık tarihi binalarla çevrili. Hiçbir şey yapmasanız oturun meydanın bir köşesine etrafınızı seyredin. Balkonları farketmemeniz olası değil zaten. Bizim gittiğimiz gün meydanda bir de resmi tören vardı. Neyi kutladıklarını bilemesek de atlı süvarilerin geçiş töreni tam bir hediye niteliğindeydi.

 Başpiskoposluk Sarayı

 

 Kraliyet Sarayı bahçesine sığmayan atlılar yollara çıkmış sanki 🙂
Meydanı çevreleyen sokaklar da ayrı güzel.
Ana meydandan rotayı bulunduğu meydana da adını veren San Francisco Manastırı’na çevirelim.1600’lü yıllarda inşa edilmeye başlanan manastır 1774 yılında tamamlanmış, 1988’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kaydedilmiş. Manastırın en ilgi çekici kısmı ise müzesi. 8 SOL gibi bir ücret karşılığında, gruplar halinde, bir rehber eşliğinde müzeyi gezmeye başlıyorsunuz. Ancak, rehber ispanyolca anlattığı için ne dediğini anlamak çok zor 🙂
İlk olarak manastırın kütüphanesini geziyoruz. 25000 kitaba ev sahipliği yapan kütüphanenin içini gezmenize izin verilmiyor. Eserlerin bazıları 15. Yüzyıl’dan kalma. En ilgi çekicileri ise ziyarete açık olan bölümün hemen önünde yerde açık duran, boyları neredeyse 1 metreye yakın kitaplar. Koro sanatçıları için hazırlanmış bu dev kitaplar uzaktan okunabilecek biçimde büyük harflerle yazılmış. Kütüphanede fotoğraf çekilmesine de izin verilmiyor.
Manastırın ortasında bir süs havuzu bulunan avlusu, bu avluyu çevreleyen son derece dekoratif koridorları var.
Duvarların üst kısmındaki rölyeflerde bir takım olaylar betimlenmiş ve günümüze kadar son derece canlı kalabilmişler. Ancak, bağzılarında insan yüzlerinin beyaz boya sürülerek sansürlenmesindeki mantığı çözebilmiş değilim.

 

 

Gelelim müzenin en can alıcı bölümü olan “Catacomb”a. Manastırın alt katında bulunan bu bölüm 75000 bedenden geriye kalan kafatası ve kemiklerin bulunduğu bir mezarlık. Geçmişte Lima’da mezarlıklar kiliselerde bulunurmuş. Bu nedenle manastırın altı 1800 yılına kadar şehir mezarlığı olarak hizmet vermiş. Bu  ölü bedenlerin üst üste yığılarak koku ve hastalıkları önlemek için kireçle kaplandığı bölümler var. Bedenlerden geriye kalan kemik ve kafatasları derin kuyulara dekoratif biçimde dizilmiş, hatta kuyu duvarına asılmış.

 

 

Böylesi bir yere bile hiç sakınmadan pet şişe atabilen zihniyete derin sevgi ve saygılarımı iletmeden geçemeyeceğim elbet!!! Bir başka altı çizilmesi gereken nokta ise bu bölümün klostrofobisi olan gezginlere uygun olmadığı. Dar ve havasız alanda dolaşılıyor. Buna karşın bana göre Lima’da mutlak görülmesi gerekenlerden. Benzeri Paris’te var ve giriş ücreti buraya göre oldukça pahalı. Üstelik uzuk kuyrukları da göze almak gerek.
Eski şehirin etrafında yalnızca yayalara ayrılmış birbirinden keyifli ve bir o kadar hareketli caddeler var.

 

 

 

 

 

Peru’nun meşhur birası Cusquena Negra ile köpüklü bir içecek hazırlayan abi ve başında sabırsızlıkla bekleyen müşterisi 🙂 Biranın her hali ilgimizi çeker. Karamel aroması yüksek esmer birayla “sanırım” şekeri çırparak hazırladıkları içeceği üzerine tarçın serperek servis ediyorlar. Şekerle aram hoş olmadığından benim pek ilgimi çekmese de burada bu içeceği çok seviyolar.

 

Çırpma işlemi el ile ve geniş tel bir çırpıcıyı karışımın bulunduğu kabın içine hızla daldırıp çıkararak yapılıyor. Yani, yumurta çırpar gibi dairesel hareketlerle değil. Ve bu kadar yoğun bir köpük elde ediliyor.

 

 

Francia Meydanı’nda bulunan Recoleta kilisesi de eski şehirde görülecekler listesinde. 18 Yüzyıl’dan kalma Neo-gotik cepheli kilise rengiyle çok uzaktan bile kendini gösteriyor.

 

Ana kapının çatı üstündeki heykele dikkatlice bakarsanız tepesindeki kuşun kocaman kanatlarını farkedeceksiniz. Ne kuşu olduğunu anlayamadım ama güvercin, karga ya da martı olmadığı kesin. Talih kuşu mu acaba? 🙂
Eski şehirde görülecekler bunlarla sınırlı değil elbet ama biz hem yorulduk hem de acıktık. O halde Peru mutfağının meşhur yemeği Ceviche tadılacak. Okyanusun nimetlerinden yararlanılarak yapılan meze türü bu soğuk yemeği Lima’da pek çok yerde yemek mümkün. Tabi fiyatlar da mekana göre değişken. Biz, her zamanki gibi düşük maliyetle kaliteli bir yemeğin peşine düşüp, yerel pazara (Mercado Central) gidiyoruz.
Ceviche ister balıkla, isterseniz karışık deniz mahsulleriyle hazırlanıyor. Taze çiğ balık, misket limon ve acı biberle hazırlanmış bir tür sosta marine ediliyor. Yanında ince kıyılmış soğan, şekerli bir tür patates, mısır ve kurutulmuş papaya dilimleri ile servis ediliyor. Balık pişirilmeden tüketildiği için taze olması gıda zehirlenmesi açısından önemli. Bu nedenle tüketimin yoğun olduğu bir yerde yemek daha güvenli olacaktır.
Yemeğimizi de yediğimize göre dalalım tekrar şehrin sokaklarına 🙂

 

 

 

 

 

Lima için 3 gün öngörmüştük ama 2 gün sabahtan akşama kadar gezince dolu dolu yetti bize. Ancak, müze, kilise gibi yerleri gezmeden, görmeden olmaz derseniz size yetmeyecektir. Bir sonraki durağımız Paracas’a otobüsle geçeceğiz. Geçeceğiz de, bu umduğumuzdan çok daha zor olacak 🙂 Peru’da şehirlerarası dolaşım için pek çok otobüs firması bulunmasına karşın hepsinin bir arada bulunduğu bir otobüs terminali yok. Her firmanın kendi bilet satış ve hareket noktaları bulunuyor. Merkezde hepsinin biletlerini satan acenteler var. Fakat İspanyolca bilmiyorsanız işinizi çözmeniz çok zor. Hadi tarihi, saati, hedef noktayı yazıp gösterdiniz, karşınızdaki kişi başlıyor size bir şeyler anlatmaya. İşin içinden çık çıkabilirsen.
Cruz del Sur, Oltursa, Peru Bus (Soyuz) gibi firmalar fiyat ve hizmet sunuyorlar. İnternetten alalım biletleri dedik, bir yere kadar ilerleyip, sonrasında tıkandık, satın al kısmına bir türlü gelemedik 🙂 Baktık olacak gibi değil iş, bulunduğumuz noktaya en yakın olan Oltursa’nın Andrés Aramburú Caddesi’ndeki terminaline gitmek en kesin çözüm. Veeee biletine kavuşmuş masum köylü mutluluğu.
Bilet konusuna gelince… Birçok firma semi cama (yarı yatar) ya da cama (tam yatar) koltuk hizmeti sunuyor. Otobüsler 2 katlı. Genellikle alt kat cama, üst kat ise semi cama koltuklardan oluşuyor. Ve otobüslerde tuvalet bulunuyor.
Biz internetten bilet almaya çalışırken üst katın WC önündeki son sırada bulunan koltuklar diğerlerine göre oldukça hesaplı. Paracas yolculuğumuz 6 saat süreceğinden hiç düşünmeden son sıradaki koltuklardan aldık. Gezgin için ne kadar ekonomik, o kadar güzel.
Sabah 7:20’deki otobüsümüze gitmek için de Jose Lrco Caddesi üzerindeki konaklama yerimiz olan Hostel Kusillus’un önünden kalkan 301 numaralı belediye otobüsüne binerek terminalin 1,5 km uzağında inip, yürüdük.
Lima’ya şimdilik veda ediyoruz. Şimdilik diyorum çünkü dönüş uçağı için tekrar buraya geleceğiz. Son olarak aktaracağım bilgiler: Miraflores’de konaklıyorsanız akşamları kendinizi içeriye tıkmayın. Jose Larco Caddesi’nin çok yakınında bulunan Metro Market’te ihtiyacınız olan çoğu şeyi bulabilirsiniz. Birayı marketten alacaksanız boş şişe götürmeden şise bira alamazsınız. Gördüğüm en anlamsız uygulama! Ya kutu almanız gerekiyor ya da Brahma gibi depozitosuz şişe olan bir bira. Benavides Caddesi üzerinde pek çok seyahat acentesi bulunuyor. Bunlardan otobüs bileti, uçak bileti, tur satın alabilirsiniz. Tabi eğer dil sorununu çözebilirseniz.
İzninizle biz biraz gezip gelelim, daha rotamızda bir sürü görecek yer, bir sürü keşfedecek şey var. Bakalım Paracas’da bizi neler bekliyor 😉

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *